25 Mayıs 2010

Mourinho Röportajı - 2


Araya zaman girdiği için 2. kısmın çevirisi geç oldu. 

M: Futbolda başarı, kişisel beceri ile mi kolektif oyunla mı gelir?

Mou: Ben takım adamıyım. Kişisel başarı konusunda çok endişe etmem. Başarı sonradan gelir. Takım başarısının daha önemli olduğunu anlayan oyuncular benimle çok iyi anlaşır, sonunda takım için yaptıkları için mutlulardır. Birliktelik çalışınca oyuncuları yaptıkları da mükemmel olur. Sneijder’in bu sezonu olağandışıydı ama bir önceki öyle değildi.

M: Bir kulüp olarak Real Madrid hakkında ne düşünüyorsunuz?

Mou: Büyük geçmişi ile oraya gelen bir oyuncuyu veya hocayı küçük hissettiren bir kulüp. Bechkam, Figo, Kaka ve Ronaldo geçmişlerini onunla karşılaştırdıkları zaman kendilerini küçük hissederler.

M: Spor direktörü olarak uyumlu birimisinizdir?

Mou: Branca’ya sorun. Ortak çalışmamız inanılmazdı. Farklı yapılar oldu ama güzeldi. Chelsea’de ben spor kısmını Kenyon’da ekonomik meseleleri ele aldı. Hiçbir problem çıkmadı. Inter’de Branca spor direktörü, Oriali transferden sorumlu ve ben hoca olarak rol aldık, hiçbir problem çıkmadı. Soru kimin kim olduğunu ve neyi kimin yaptığının bilinmesi.

M: Defansif oyun oynatan hoca etiketiniz var mı. Bu doğru mu?

Mou: Barcelona’ya 3 gol attık ve bu 4, 5 olabilirdi. Stamford Bridge’te Chelsea’ye karşı 5 hücum oyuncusu ile inanılmaz bir oyun çıkardık. Sonra Camp Nou’ya Airbus indirdik fakat futbol denge oyunudur. Ve şampiyonluklar kazanmak istiyorsanız bunu yapmak zorundasınızdır. Benim ekiplerim bu dengeyi kurarlar. Kısaca; gol atarlar, futbol oynarlar, agresiflerdir ve korkuları yoktur. Mücadeleci ekiplerdir.
(96-97 yılında Bobby Robson'ın Barcelona'da yardımcılığını yaparken, çevirmen olarak işe alınmıştı.)

M: İspanya’da Barcelona gibi oynamazsanız futboldan oynamayı bilmiyormusunuz gibi bir görüş hakim buna katılıyormusunuz?

Mou: Bu farklı bir şey, bu bir kültürel soru, hocalarında üzerinde bir şey. Rijkaard, Barcelona’da oynattığı futbolu Galatasaray’da oynatmıyor. Ve eğer Guardiola, İngiltereye veya İtalya’ya giderse o da takımını Barcelona gibi oynatmayacak. Bu ne gibi oyunculara sahip olduğunuza bağlı. Bordo mavili kulübeden Xavi, Iniesta, Arteta, Cesc ve buna benzer bir sürü oyuncu çıkıyor. Barcelona, Cruyff’den beri aynı tarz futbol oynayan bir okul ve Inter bir okul değil. Tarihini zaferden yazıyor.

Eğer hangisini seviyorsanız derseniz; bu Ferrari’yi mi yoksa Aston Martin’i mi seviyorsunuz diye sormaya benzer. Bir tanesini seçebilirsiniz ama diğeri bok gibi diyemezsiniz. Bunlar farklı futbol tarzları. Ve kopyası her zaman orjinalinden kötüdür. Yeni şeyler keşfetmek ve yeni şeyler vermek gerekir.

M: Gelecek sezon Real Madrid’i çalıştıracakmısınız?

Mou: Bilmiyorum. Büyük bir hoca veya oyuncu eğer Real Madrid gibi bir kulüpte çalışmazsa kariyerinde bir eksiklik olur. Real Madrid’i %100 çalıştırmak istiyorum. Bu gelecek yıl olur ya da ondan sonra. Bunu söyleyemem. (Bundan 5 gün sonra Marca’da anlaştığı haberi çıktı.)

M: O zaman, sezon sonunda Inter’i kesinlikle bırakacağınızı söyleyebilirmiyiz?

Mou: Şu andaki seçeneklerim Madrid ve Inter. 2 yıllık inanılmaz bir işten sonra bu kulübü sadece Madrid’te devam etmek için bırakırım.
(Kendisinin dediği gibi onun bu kısa sürede yaptığını kendi iş kolunda yapabilen çok az kişi var,o Special One) 

M: Dünya Kupası’nda hangi takımı favori olarak görüyorsunuz?

Mou: Şu anda tatil istiyorum. Şampiyonlar Ligi’nden sonra 1 hafta sezon öncesi planları yapacağım. Favori söylemek zor. İspanya güzel oynuyor. Arjantin, İngiltere ve Brezilya’da. Cristiano Ronaldo’lu Portekiz’inde iyi bir ekibi var fakat Dünya Kupası için yeterli değil. Ronaldo ile bile olmaz bu.

M: Eğer birine bahis oynamak zorunda olsaydın?

Mou: Yok fakat benimle çalışan veya daha önce çalışmış bir oyuncunun kazanması isterim.

M: Dünya Kupası dışında kalan oyuncular dikkatinizi çekti mi?

Mou: Hocalar gruplara konsantre oluyor. İyi oyuncularda bu durumdan dışarıda kalabiliyor. 12-13 oyuncu ile temelini oluşturdukları takımla mücadele etmeye çalışıyorlar. Ronaldinho ve Dunga yedek kalacak oyuncular değil bu da oyuncunun karakterini de ön plana çıkartıyor.

M: Şöhreti nasıl taşıyorsunuz?

Mou: Hayatımdan bir çok şey aldı. Bunlardan biri kendim için istediğim sakinlik. İnsanlar önünde sadece Antrenör Mourinho olmak istiyorum. Evime girmiş, evimin fotoğraflarını çekmiş bir gazeteci yoktur. Çocuklarımla röportaj veya onların fotoğraflarının çekilmesini de istemiyorum.

Çocuklarım sakin bir hayat yaşamalarını istiyorum, kapılarında paparazzi olmadan rahatça okula gidebilmelerini istiyorum. Şöhret, bu tip şeyler hayatımından ve ailemin hayatından aldı. Bunun karşılığında futbol bizlere çok şey verdi o yüzden oturup ağlayamayız.

Tatillerde ve boş zamanlarımda kendime ait bir yer bulup o anın tadını çıkarmaya çalışıyorum. VIP’şer dünyasında zaman geçirmiyorum. Bir tiyatro ya da müzikal galasına gitmiyorum. Milano’nun ve Londra’nın en ünlü lokantalarına da gitmiyorum. Olabildiğince normal bir hayat yaşamaya çalışıyorum.

M: Aileniz nasıl taşıyor?

Mou: Olabildiğince dengeli. Bundan daha fazlasını yapmak mümkün değil. Oğlum okulda veya top oynadığı her zaman Jose Mourinho olacak. Bunu değiştiremeyiz fakat sonra samimiyet kendi aramızda kalır.

M: Mourinho’nun normal bir günü nasıldır?

Mou: Sabah 8’de antremanda olabilmek için 7’de kalkarım. Akşam 5’e kadar da orada kalırım. Bu durumda bütün günü orada geçiririm, gazetede veya banka çalışan bir kişi gibi. Benim işim sadece antremanı izlemek değildir. Bir sürü şey yapmak zorundayım. Geri kalan zamanda aileme ve sayısı çok az olan arkadaşlarıma aittir ve çok kapalıdır. Kendi mahremiyetimi ve sükunetimi korumak için kapatmak zorunda kaldım.

Ben sakin, ailesine düşkün ve basit şeyleri seven kişiyimdir. Hiç bir şey için değişmedim. 20 yıl önce neysem şimdi de öyleyim. Bir keresinde uzun bir süre görmediğim bir arkadaşımın benim yanıma gelip değişmişimdir diye çekinerek konuşması beni çok üzmüştü. Hayır, ben aynıyım. Futbol beni değiştirmedi.
M: Televizyonda kendinizi yedek kulübesinde gördüğünüzde “cool” olduğunuzu düşünmüyormusunuz?

Mou: TV kendime hiç bakmam. Sadece analiz etmek için bir maç izliyorsam görürüm. Ben bir aktör değilim. Ben maçı oyuncularım gibi yaşamaya çalışıyorum. Başka bir deyişle tamamen konsantre oluyorum ve benim davranışlarımda bu duygulardan geliyor.

Barça’yı eledikten sonra koşmam veya Siena’yı yenip Şampiyonluğu kazandıktan sonra başım önde çıkmam o anlık davranışlardır. Planlanmamışlardır. Bir karşılaşmada nasıl davranacağımı bilmiyorum. Taraftarlar beni basın toplantılarında yaptığım açıklamalar ile de tanıyorlar ki burası insanların evlerinde girmenin bir başka yoludur. Burası çok önemli bir yerdir benim için. Bence maç hakem düdüğü çalmadan çok önce başlar.

Karşılaşmayı oynamaya basın toplantılarında başlarsınız; benimkilere, karşı tarafa ve taraftarlara mesajları orada yollarım. Benim sevmediğim şey ise, maç bittikten sonra değerlendirme yapmak. Futbol dünyasında en az sevdiğim şey bu. Bir hoca maçın değerlendirmesini oyuncuları ile yapmalı, dünyanın geri kalanı ile değil. Artık bunu değiştirmeyeceğimizden şikayet etmeye gerek yok. 

3. ve son bölüm yarın :)

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails