30 Kasım 2010

El Clásico: 3 hata tokatı getirdi.

Mourinho, tam bir Osmanlı tokatı yiyip Camp Nou'dan ayrıldı. Belki bu takımla buraya bir daha gelmeyebilir. Mou'nun maçtan önce temkinli olması durumun ne vaziyette olduğunu açıklarken bu sonucu o da beklemiyordu. Peki Mou'yu yanıltan ne oldu? 

İlk başta, Real Madrid her ne kadar dünya devi de olsa Inter ve Chelsea ile arasında çok önemli bir fark var o da hiçbir zaman defans yapmamış olması. Italya ve İngilterede sağlam bir 4'lü defansın yoksa hiçbir zaman başarılı olamazsınız bu da onları bu konuda geliştirmelerine neden oldu. Real Madrid ise tarihinde defansif bir oyun sergilemiş olmamasıdır ki en önemli defansif oyuncularından biri Roberto Carlos ise siz gerisini düşünün.

İkinci ve daha önemli unsur ise Mourinho Etkisi. Barcelona her ne kadar bu üst düzey oyuncu bir çok Avrupa Kupası ve La Liga maçında ortaya koysada bunu çoğu zaman 70-80 dakikaya yaymıyorlar ya da yayma gereği görmüyorlardı. Mourinho zaten El Clásico öncesi yeteri kadar motive olan Katalanları, gerek hakemler ile gerek kulüp hakkında atarak tutarak daha da fazla motive ederek tarihi farka sebeb oldu diyebiliriz. Gerçi 6-2'lik maçtan sonra bir Barcalı söylemişti. Söz konusu Madrid ise durmazsınız bu 5 olur 6 olur. 

Üçüncü etken ise Real Madrid'li oyuncuların rakibin üstünlüğünü çok çabuk kabul etmeleri. Bir anda topu onlara bıraktılar. Sonradan sinir etkisi ile yapılan sert girişleri maçın başında 2 sene önceki maçta Messi'ye daldıkları gibi olmasada yıldırıcı olarak yapsalar bu skor buraya gelmeyebilirdi. Sadece mücadeleyi bırakmadılar onun yanında konsantrasyonu da kaybettiler. Bir ara Madrid defansı ile Beşiktaş defansı arasında pek bir fark yoktu atılan her top Casillas ile karşı karşıya kalıyordu. Keşke Madrid'de Cenk oynasaydı çoçukcağız o kadar karşı karşıya kalıyor ki artık birebirlerde çok tecrübeli.:)

Rövanş martta. Her ne kadar Mourinho maçtan sonra oyunculara: "Bakın geçen sene ben burada Inter ile kaybettim 3 ay sonra çok çalışıp onları eledim" gazı versede, durumun çok farklı olduğunun herkes farkında. Real Madrid şampiyon olmak istiyorsa aradaki farkı en az 4 puana çıkartmalı.

26 Kasım 2010

El Clásico öncesi Barcelona Sokakları (2009)

Aceto, Ronaldinho'nun Real Madrid'lilere kendini alkışlattığı kareyi koyunca bende El Clásico postlarına Dinho'nun İspanya'nın en çok gezilen ikinci müzesi olan Camp Nou'daki PSG'de giydiği kramponlar ile başlamak istedim. Aşağıdaki videoda da geçen seneki Barcelona'da oynanan El Clásico öncesi Barcelona sokaklarından görüntüler var. Taraftarlar meşale ve kız kaçıranlar ile ortamı ısıtıyorlardı. Bizde bu video ile 3 gün kalan El Clásico'ya yavaş yavaş hazırlanalım ve eski günleri hatırlayalım. 

24 Kasım 2010

Kurnaz Mourinho!

Mourinho'nun nefret edeni de seveni de çok. Dün "kurnaz" hareketi İspanyol basınına takılınca herhalde nefret eden sayısı biraz artmıştır ya da nefretin şiddeti. Sergi Ramos ve Xabi Alanso sarı kart görünce onlara yardımcı ve yedek kaleci Dudek ile "gizli" mesaj yollayan Mourinho, kırmızı görüp gruptan sonraki maçlara temiz başlamalarını emrediyor. 

Dudek'in dakika 75'te kale arkasında Casillas ile nasıl sohbet imkanı bulduğu ayrı bir konu iken Casillas verilen emri Ramos'a iletirken çok gizli sır verilmiş çocuk misali hemen olaylarları ele veriyor aslında. Kırmızılardan sonra Mourinho'nun rahatsız olmuş tavırları da ayrı bir olay! Artık bundan sonra 1-2 ay araları bozulur Madrid basını ile.

11 Kasım 2010

El Clásico 29 Kasım Pazartesi Saat 10'da oynanacak.

Böyle bir maçın pazartesi olması garip geliyor insana ama Barcelona'da Katalan seçimleri olunca yapacak çok fazla bir şey olmadı. Türkiye'de bir derbiyi pazartesi seyretmek istemeyiz zaten İspanyollarında %85'i de beğenmemişler bu kararı. Hiç El Clásico pazartesi olur da demeyin çünkü 64 ve 72 yıllarında oynanmış bir tanesini Real Madrid 2-1 alırken diğerini de Barcelona 1-0 kazanmış. Madrid basını bundan daha çok o senelerde Real Madrid'in şampiyon olduğu istatistiğini ön plana çıkarmış.

10 Kasım 2010

Yıldızların Altında

Beşiktaş'ın tarihinin en büyük transferinde neden 3.200 kişilik salon seyircilerle doldurulamaz ve neden Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören masada oturmaz? Cevap çok basit. Futbol büyüktür amatör branşlar. İster bu NBA yıldızı olsun ister sayı kralı. Futbol takımı ligin dörtte biri bittiğinde ligin ortasında bulunuyorsa, daha bir güm önce ligin sonuncu takımı ile kendi sahanda berabere kalıyorsan kimse diğer branşlara ilgi göstermeyecektir. Buna Beşiktaş Başkanı da dahil.

Iverson'un haftasonu yapılacak töreni tabii ki tıklım tıklım doldururdu ve öylede planlandı. Iverson geç gelmeseydi salon çok rahatlıkla dolardı. Hafta içi iş çıkışından sonra oraya yetişmek çok kolay değil. Internetten törenin 7'de olacağı açıklaması da yetişemem deyip eve gidenlerin sayısını da çoğaltmıştır. Bir hafta daha beklenebilirmiydi? Beklenebilirdi ama takım üzerinde ki etkisinin de bir an önce bitmesi açısıdan erken yapılması daha iyi oldu.

Yıldırım Demirören neden yokun cevabı ise, söyleyecek bir şeyi olmadığı. Guti transferinde taraftara söylediği gibi bundan sonra sizin göreviniz hedef LİG ve UEFA kupası mı desin Beşiktaş futbol takımı yerlerde sürünürken. Tabii ki, her branşı kendi yöneticileri temsil edecek diye bir bahane sunabilirler Başkan'ın orada olmamasını ama o zaman da buradan ilk uçağa atlayıp Iverson'u görmeye koşup gitmeseydi ABD'ye. Demirören, Fenerbahçe ve Galatasaray'ın daha önceleri öğrendiği bir dersi okumadan tekrar keni öğreniyor. Unutmamak gerekir ki; Yıldızların altında...ne keder ne yaş olur...çakıllar elmas olur... bir şarkı sözüdür.

9 Kasım 2010

Deja Vu

Futbolda çok sıklıkla görülen bir deja vu yaşıyoruz. Ortalama olduğu kabul edilen takıma alınan 1-2 yıldız oyuncunun herşeyi değiştireceği beklentisi ve hüsran. Beşiktaş'ın geçen sene daha iyi olmadığını biliyoruz. Yığma defans ile potada kalmaya çalışmıştık ki, ikinci yarının başlaması ile umutlarımızın bir çoğunu kaybetmiştik.

Schuster haklı. O defans yaptırmıyor. O göze zevk veren bir oyun oynatmak istiyor ki; şu ana kadar Querasma'nın ve Guti'nin göze hoş gelen bir kaç bireysel hareketi dışında Beşiktaş takımı tel tel dökülüyor. Hiçbir maçımızı rahat kazanmadık. Gerçi çok fazla maç kazandığımızı da söyleyemeyiz ama maçların çoğunda karşı takıma ağırlığımızı da hissetiremedik. Şimdi bu oyun devam ederse, puan kayıplarıda arka arkaya gelecektir. Daha önümüzde Bursa ve Galatasaray maçları varken, Schuster'in bir an önce defans yaptırmasa da defansda ki oyunculara defans nasıl yapılır onu öğretmesi gerekiyor. Yoksa ligin sonunda bak biz 5 ya da10. olduk ama defans yaptırmadık derse, ilk uçakla artık ister Almanya'ya ister İspanya'ya yollanır.

Burada eleştirmemiz gereken Schuster'ten çok oyuncular. Nihat, Holosko'nun futbolu bırakmak üzere olan Yusuf'tan hiçbir farkı yok. Koşamıyorlar ve daha da kötüsü takım içi dengeleri bozuyorlar. Nihat, gol atacak diye kimseye rahat frikik kullandırmıyor. Kendi kullanması için elinden geleni yapıyor, kullanamazsa da arkadan dır dır konuşuyor kullanacak oyuncunun konsantresini bozuyor. Artık Schuster'in bunlarada müdahale etmesi gerekiyor. Bu oyuncular yerine genç oyunculara yer verilse en azından onların arasından takıma yeni biri kazandırma şansı ortaya çıkar.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails